Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

CAN SIKINTISI

Corona nedeniyle evden çıkamadığımız ve artık suratımın sirke satmaya başladığı günler birbirini kovalarken, aklımdan geçen tek şey dünyanın bütün ayakkabılarını satın alıp karşılarına geçip bir kahve içmekti.      Bir hengame içinde geçen 2020’nin son günlerinde geriye dönüp baktığımızda hepimizin ortak fikri her şeyden önce sağlık olsun demekten ibaretti artık.     Çoğumuz 2020’ye girerken dileklerini tutup planlarını yaptı, bir kısmımız da akışına bıraktı. Şimdi sıra 2021’deydi. Kafamda 2021 için planlar yapıp o gazla ‘’Bekle beni 2021 ben geliyorum!’’ deyip sakince oturdum salondaki koltuğa. Tamam geliyordum da, nasıl?     Dışarı çıkmak istesem çıkamıyordum çünkü salgın devam ediyordu; korunmak zorundaydık. Evde durmaktan da artık sıkılmaya başlamıştım. Sanırım en mantıklısı koridorda volta atmaktı.      Kendime yeni etkinlikler bulmalıyım deyip latte yapmaya soyunmuştum. Yaptığım latteyi yudumlarken önceki hayatımda barista olduğuma iyiden iyiye kendimi inandırmaya başlamı

SALI PAZARI VS CUMARTESİ PAZARI

       Corona’nın bilmem kaçıncı günü, Mart ayına geri dönüş ve evde sıkılan bir ben.     Kasım ayının sonlarına geldiğimiz, bal kabağı temalı foto paylaşımlarının yavaş yavaş azaldığı günler yaşıyorduk. Her defasında daha ne görebiliriz acaba diye söylenirken bu sefer de İzmir depremi ile sarsılmıştık. Güzel İzmir’i deprem ve tsunami  vurmuştu.     Üzücüydü.     Günler birbirini kovalıyor, yaralar sarılıyor, tedbirler alınıyor ve ben yine tek etkinliğim markete gidip gelebilmek olarak dizleri dışa çıkmış pijamamla hunharca hayatıma devam ediyordum. Bu kış için kendimce planlar yapıp yarım kalan veya okuyamadığım kitapları bir kitaplıktan diğerine taşımış bir yandan da okumaya başlamıştım bile.       Dört duvar arasında içerik üretmenin verdiği sıkıntı ile yine soluğu mutfakta almıştım ama yaşamak istediğim hayat herkes gibi tabii ki bu değildi.  Mesela Corona olmasaydı Salı günü Salı Pazarı’na ya da Cumartesi Günü Cumartesi Pazarı’na gidip çılgınca tezgahları karıştırmak, yoru

SOĞUK KAHVEDEN SICAK KAHVEYE

Resim
      Anlam veremediğim bir sonbahar gününde yazıp yazıp silerek devam ediyordum güne. Kimimizin zorlu şartlara aldırmadan işe gitmek zorunda olduğu, kimimizin de evden çıkamadığı günler kovalıyordu birbirini.      Evden çıkamayınca içerik üretmek de bazen zorlaşıyordu ama yine de yazmak için bir bahanesi vardı insanoğlunun. Bazen kafasından geçenleri döküyordu kağıda, bazen sessiz çığlıklarını, aldanışlarını, sevincini…      Ben ise yeni hayatıma adapte olmaya çalışıyor, gelecek güzel günlerin hayalini kurmaya devam ediyordum. Belki eksikleri vardı, belki de fazlalıklarda boğulmuştu hayallerim ama olsundu; yine de güzeldi.        İçinde bulunduğumuz sonbaharın da tadını çıkarmak gerekiyordu elbette; katlanıp rafa kaldırılan yazlık kıyafetler, terliklerin yerini alan kapalı ayakkabılar, kitaplıktan çıkarılan okunmamış kitaplarla bir gün daha ilerleyip gidiyordu. Sonbahar sevenler olarak kaç kişiyiz acaba diye düşünürken sayımızın azımsanmayacak kadar çoğunlukta olduğunu düşünüyordum. Z

KURABİYEDEN SONBAHAR

Resim
     Tadını çıkaramadığım yaz mevsimine veda ederken önümüzdeki yazın hayalini kuran ben, bu sefer de salon masasından yazıyorum size;   İçerik üretmenin verdiği ufak çaplı bir huzursuzluk ve kafamda oluşan onlarca konuşma baloncuğuyla bugün de aksam ettikten sonra aldım bilgisayarı elime, bakın şu Yamuk Prenses’in haline..   Corona virüsün 1. Dalga ikinci piki ni yaşadığımız bu günlerde yine duyarsız vatandaşların dışarıda türlü etkinliklerle etrafa virüs bulaştırmalarını büyük şaşkınlık içinde izlerken, duyar kasanların gerekmedikçe dışarı çıkmamaya çalıştığı günler su gibi akıp geçiyordu. Biz tünelin ucunu görmek istedikçe güzel günler arkasına bakmadan adeta Şener Şen edasıyla koşar adımlarla uzaklaşıyordu bizden.   Sabrın sonu selamettir diyerek tedbiri elden bırakmadan devam ediyorduk.   Bana gelecek olursak; ameliyat sonrası hızlı bir iyileşme sürecine girmiştim ve yeni hayatıma adapte olmaya çalışıyordum, kısmet olur da görebilirsek önümüzdeki yaz tatili için planla

YAMUK PRENSES VE 7 CİCİLER

Resim
                          Bir önceki yazımı okuyanlar ne kadar hevesli bir şekilde tatile gittiğimi hatırlayacaklardır. ( https://benimbalonlarimvardi.blogspot.com/2020/07/kahve-fincan-ve-arka-fonda-calan.html )      Fakat öyle olmadı sayın seyirciler; hayat bana hiç hesapta olmayan bir sürpriz hazırlamıştı ki buna ben bile inanamıyordum.     Toplanın millet mevzu var !      Her şey önce bir toz bulutuydu konusunu atlayıp direk 1982 yılının 30 Ocak akşamına gidiyoruz. Annemin anlatmasına göre damlardan buzların sarktığı, çok sert geçen bir kış mevsiminde doğuştan ters gelmişim dünyaya.  Hiç kızı olmayan babaannemin altı erkek çocuk ve bir erkek torununun üzerine eve 7. Ayında, kemikleri çıkık bir şekilde ters gelmiş bir bebeğin verdiği mutluluğu bir kenardan izlemeyi çok isterdim ama düşününce de tahmin edebiliyorum. Hal böyle iken de babaanne olaya el atmış, ‘’seni pamuklara sarmalar sararım’’ diye devam eden şarkının sözlerini adeta 1982 yılında yazmaya başlayıp beni pamuklara

Kararsız Bir Yazı

   Elimde kahve fincanı ve arka fonda çalan ingilizce şarkı eşliğinde ''acayip entel !'' takıldığım bir günden herkese merhaba.      Yaz mevsimi iyiden iyiye kendini bol nemli bir şekilde hissettirmiş, seyahatler serbest bırakılmış, İstanbul boşalmaya başlamıştı. Aklımdaki tek şey ise kuaföre ne zaman gideceğimdi ya da gitmeli miydim? Bunu şimdilik biraz daha ertelemeliyim sanırım derken büyük gün gelip çatmıştı. Bir taşla iki kuş vurmaya hazırlanan ben, hem kuaföre gidecek hem de 1 gün sonra tatile gidecektim. Sabırsızdım.           Hayali Ege'ye kaçmak ama gerçeği yine Akdeniz kıyısında soluğu almak olan biri olarak yine de mutluydum. Bilet aldığım günden beri deniz kenarında şezlonga uzanıp soğuk içeceğimi yudumlarken kendimi hayal ediyor, sonra şezlong fiyatlarını hatırlayınca bu hayalimi yavaşça yere bırakıp uzaklaşıyordum. 2 şezlong 1 şemsiyenin 1000 TL'ye kiralandığı bu günlerde enayiliğin lüzumu yoktu. Zaten şu anki şartlarda kimsede o kadar para da yokt

KARANTİNA DÜNLÜKLERİ

Resim
       Sıradan bir karantina gününde, kahvaltı yapma ve rutin işler bittikten sonra ne yapsam diye düşünürken kahvemi içip yeni bir şeyler yazma derdine düşmüştüm. Sıcak su torbamın bile artık ısıtmadığı günler yaşıyordum. Kaptım bilgisayarımı oturdum mutfak masasına;    Herkese mutfaktan merhaba.     Can sıkıntılarımızın ayyuka çıktığı, artık ekmek yapmaktan da bıktığımız ama bazılarımızın da çalışmak için dışarıya çıkmak zorunda olduğu günlerimiz hızla akıp gidiyordu. Dip boyalarımız gelmiş, röflelerimiz çenemize kadar inmiş ekmek yapma aşamasından kuaför olma aşamasına hızla geçiş yapmıştık.     Ben yine de mutfak işinde başarılı olmanın peşine düşmüştüm. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali her yaptığım denemeden sonra ısrarla yenisini deneyip anneme tattırmaya devam ediyordum. Midesinin dili olsa da konuşsa demeyi gerçekten çok isterdim ama konuşunca söyleyeceklerini kaldırabileceğimi pek sanmıyordum :)     Bir kaç denemeden sonra başarılı olduğum şey un he

CAHİL>CORONA

          Kişisel karantinamın bilmem kaçıncı günü. Tarih 24 Mart 2020. Saat 21:36. Kafamda deli sorular….      Şüphesiz ki pek de iyi başlamayan 2020 tüm hızıyla berbatlaşmaya devam ediyordu. Corona virüs salgını tüm dünyayı hızla etkisi altına almaya devam ediyor, ölümler artarak devam ediyordu. Türkiye’de de salgın kendini göstermiş, karantina, ölümler, sosyal hayatta değişiklik vs hızla bizleri etkisi altına almaya başlamıştı. Salgından daha tehlikeli şeyler de vardı aslında; insanlardaki cahillik.      İşin vehametinin farkında olmayan genç – yaşlı bir çok insan ‘’bana bir şey olmaz’’, ‘’ hani nerede virüs? Ben bir şey görmüyorum’’ vs. gibi söylemlerle virüsten daha tehlikeliydi aslında. Sıkça yapılan kişisel karantina çağrılarına bir çok insan çalıştığı için uyamıyor bazıları ise uymak istemiyorlardı ve 21. Yüzyılda en iyi öğrendiğimiz şey el yıkamaktı.     Kimilerine göre dünya yeni bir yaşam şekline geçiyordu, kimilerine göre ise her şey bir komplodan ibaretti ama to

MAVİ TIK

Resim
  Son yazımdan sonra nazar mı değdi ne oldu anlamadığım bir şekilde bir süre hasta yattım sevgili okur. Şimdilerde hafif öksürükle mücadele ediyor kaldığım yerden hayatıma devam ediyordum; mutfak masasının bir kenarında elimde kahve fincanı ve bulmaca kitabımla fonda yayılan 90'lar müzikleri eşliğinde anlamsız bir neşe saçıyordum etrafıma.  Öyle ki annemin bile dikkatini çekmiş ''hayırdır bu ne neşe, uyumaktan kafan mı uyuştu?'' sorusunu sormasına neden olmuştu.     Şüphesiz ki ülkemiz ve insanlık için pek de iyi başlamayan 2020 benim için de ortalama bir seyirde devam ediyordu. Bu yıl benim yılım olacaktı ve ben nasıl istersem öyle şekillenecekti. (yani öyle umuyorum…)    Bundan aylar önce yaptığım olumlamanın ilk 25 dakika içinde çöktüğünü bilen, sabah başlayan mutluluğunun öğlene son bulduğunu gören bir insan olarak olanlar beni şaşırtıyordu. Birçoğunuz için anlam ifade etmeyecek olan ama benim için güzel işaretlerdi bunlar.    Evrene yolladığım me

ETKİLİ İLETİŞİM VE DİKSİYON ÇALIŞMASI

Resim
    Bildiğimiz gibi günümüz iletişim imkanları artık sınırlı değil. Telefon, e-mail, sosyal medya vs. gibi kanallar aracılığı ile çok kolay iletişime geçilebiliyor. Telefon ile iletişimde hiç görmediğiniz ve yüksek ihtimalle de görme imkanınızın olmadığı kişilere bir şeyler anlatmak zorundasınız. Bu kişi anlayışlı biri olabilir, o an çok sinirli bir halde size ulaşmış olabilir, kaba biri olabilir, acelesi olabilir vs. yapmanız gereken sakin olmak, karşınızdakini anlayabilmek ve gerekli yardımı sağlayabilmektir; tabii iyi bir diksiyon, artikülasyon ve ses tonu ile.   Peki yüz yüze iletişimde? ·        Yüz yüze iletişim telefon ile iletişimden çok daha farklıdır. Burada ön plana çıkan jestleriniz, mimikleriniz, ses tonunuz, kullandığınız kelimeler, kullandığınız cümleler, birikimleriniz, o an nasıl bir ruh hali içinde olduğumuzdur ve aynı şeyler karşınızdaki için de geçerlidir. ·        Konuşulan veya tartışılan konu ne olursa olsun her iki tarafın da esasen sakin olması

ZENCEFİLLİ TARÇINLI KURABİYE

Resim
   İşten ayrılıp bir süre dinlendikten sonra insanlık için normal, benim için ise dahiyane şeyler olan bir takım işler yapmak istiyordum. Her Türk kızı gibi işe mutfaktan başlamıştım.    Önce kek yapmayı denedim. Havuçlu ve tarçınlı kek. Hem de misafir  gelecekti ve bu benim övgüler alıp şımarmam için güzel bir fırsattı; lakin olmadı. Tam ölçülerine göre yapmış olmama rağmen kek kabarmadı ve tadı berbat oldu. Gerçek yüzüme bir tokat gibi vurmuştu; ‘’kızım sen mutfak işinden anlamıyorsun’’.  Olsun, ben yine de denemiştim.    İkinci denemem İzmir’in meşhur tatlısı olan İzmir Bombası yapmak oldu. Yine her şeyi tarife göre yapmıştım. 12 dakika pişirme süresi verilen İzmir Bombası’nı neredeyse 35 dakika pişirmiştim. Tadına ben bile zor baktım. Bu da olmamıştı. İzmir Bombası resmen elimde patlamıştı. Gerçek yüzüme yine bir tokat gibi vurmuştu; ‘’kızım sen mutfak işinden anlamıyorsun’’.    Bunlar gibi bir çok denemem oldu ve hepsinde başarısız oldum. Bir insan hep mi mutfak konusund

38 YAŞINA GİRMEKTE OLAN YAMUK PRENSES'TEN 38 MUTLU YAŞAM SIRRI :)

Resim
(Herkesin vardır mutlaka tecrübe ettiği şeyler. Mühim olan ders almaktır. )  - Ailen dışında hiç kimseyi ve hiçbir şeyi hayatının merkezine alma.  - İnsanlara bir sınır çiz ve o sınırı ihlal etmelerine izin verme.  - Herkes her şeyi bilmek zorunda değil, herkese her şeyi anlatma. - Mutlu olduğun şey ne ise onu yap. - Zaman zaman kendinle baş başa kal (deniz kenarına git, yürüyüş yap, kitap oku, kahve iç) - Laftan anlamayana laf anlatmaya çalışma. - Hiçbir şeyi isteğin olmadan yapmak zorunda değilsin, istemediğin şeyi yapma; zaman zaman reddetme hakkını kullanın. - Çocuklarla oyun oyna, bir hayvan sev, bir yaşlıya veya ihtiyacı olan birine yardım et. - Öyle mi olmuş? bırak öyle kalsın, gerekmiyorsa düzeltmeye çalışma. - Geçmişe bağlı kalma, günü yaşa. yarını da yarın düşünürsün. anın tadını çıkar. - İçini kemiren ne ise onunla mutlaka yüzleş ve o gereksiz yükü üzerinizden at. - Sosyalleş. kaliteli insanlarla tanış , kaliteli bir çevre edin. Seni aşağı çeken ins

UZUN ZAMAN SONRA MERHABA :))

      2019 Mayıs ayı itibari ile uzun süredir çalıştığım iş yerinden çeşitli sebeplerden ötürü ayrılmıştım. Şansıma baharın en güzel günleriydi ve önümüz yazdı. Tutmasınlardı beni.    Önce evde uzun bir süre hiç dışarı çıkmadan uyumuştum. Evet yanlış okumadınız. Neredeyse hiç evden çıkmadan, tek yaşamsal faaliyetim yemek, boşaltım sistemimi çalıştırmak ve yatmak olmuştu. 17 sene hiç ara vermeden sabahın 6’sında uyanıp, İstanbul trafiğini göğüsleyerek olağanca gücümle kapitalizme kölelik etmiştim ve artık isyan etme sırası bendeydi. Kıracak zincirlerimden başka neyim vardı ki?     Evde pinekleme günleri bitmiş ve planlanan tatil günleri gelip çatmıştı. İlk durak çok sevdiğim bir sahil kasabası olan Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Küçükkuyu kasabası idi. Daha önce de iki kez gitmiş olduğum bu şirin kasabaya bu kez 1 haftalığına değil de 13 günlüğüne gitmenin dayanılmaz hafifliği içerisindeydim.      Ardından İstanbul’a dönüş ve daha sonra da 3 haftalığına Antalya tat